Taraf'tan Neşe Düzel'le konuşan Sabah Gazetesi'nin eski patronu Dinç Bilgin, samimi itiraflara devam etti. Bilgin, ilk kez Kürtçe diyaloğa şahit olduğu günü şöyle anlattı: Çok samimi bir şey söyleyeceğim. Yeni Asır'ın sahibiyim. Bir arkadaşımla yürüyoruz. Büyük Efes Oteli'nin önünde ayakkabasını boyattı ve çocuklar Kürtçe konuştu. Gazate sahibiyim ve hayatımda ilk defa Kürtçeyi o zaman duydum. Mesela İstanbul'a gelinceye kadar Alevinin kim olduğunu bilmiyordum. Bunu bilmeyen bir adam toplumu yönlendirecek gazetelerin sahibi... Ermeni meselesini de bilmiyorduk. Hala kızıyoruz. Ermeniler kendi kendilerini öldürmüş sanıyoruz. Bugün, bu farkındalıklarımla farklı bir gazete çıkarırım...
İşte Dinç Bilgin'in diğer anlattıkları:
NEŞE DÜZEL:Sabah'ta gazetecilik nasıl bitti?
DİNÇ BİLGİN:Banka satın alındıktan sonra dengeli yayın yapma özeni başladı ve bu da gazeteciliği bitirdi. Sabah, ondan sonra bir türlü eski Sabah olamadı. Çünkü Hazine bürokrasisinden, Maliye Bakanı’ndan, Güneş Taner’den, kısacası siyasetçilerden çekinir oldu. Bugün Türk basınının yaşadığı felaketlerden biri de budur. Taraf ’ın diğer gazetelerden farkı da bu noktadadır.
Farkı Nedir?
Öbür gazeteler hep denge kollamak ve özen göstermek zorundalar. Bu, gazeteciliği bitiriyor. Mesela nükleer enerjiye ya da kömüre, ya da baz istasyonlarına yatırım yapılacak. Basında taraflar hemen belli oluyor. Gazetelerde bu konuda ne tür haberler çıkacağı önceden tahmin ediliyor. Sonra zaten görülüyor. Baz istasyonu kimine göre kanser yapıyor, kimine göre de çok iyi bir şey oluyor.
Çünkü gazetelerin patronları o ihalelere giriyor, değil mi?
Evet. Patronlar, gazetecilere, nükleer enerjiyi savunun demiyorlar seo ama gazetecilerde de maalesef patronun işinin lehinde yazmak gibi bir refleks oluştu. Gerçi aleyhte yazdığında, o gazetecinin başına iyi bir şeyler gelmeyeceğini de kestirilebiliyor insan ama... Sonuçta, gazetecinin gazeteciliği, kendini frenlemeye başladığı anda bitiyor. Sabah’ta gazetecilik, benim verdiğim hatalı karar yüzünden böyle geri gitmeye ve çökmeye başladı işte.
Medya açısından Türkiye’deki tek güç asker ve siyasetçi değil. Büyük şirketler de bir güç. Gazeteler onlara karşı da bağımsız olmak zorundalar. Büyük sermayenin ilan ambargolarına rağmen bir gazete para kazanabilir mi, ayakta kalabilir mi?
Kalabilir. Önümüzdeki dönemde işi sadece gazetecilik olan yeni teşebbüsler ortaya çıkacak ve bu gazeteler para kazanacak. Çünkü Türkiye’de medya işi artık böyle gitmez. Taraf, Türkiye’yi değiştirdi. Müthiş bir şey yaptı ve tek başına kaldıraç oldu. Ciddi söylüyorum. Türkiye, Taraf ’a çok şey borçlu. Türk ordusu da Taraf’a çok şey borçlu.
Ne Borçlu?
Taraf ’ın yayınları sayesinde o da kendisine bakacak ve Türk ordusu da değişecek. O da mutlaka 21. yüzyılın ordusu olacak. İleri teknoloji kullanan, gönüllü ve profesyonel bir ordu olacak. 19. yüzyılın, Napolyon’un başlattığı yığınların ordusu olmayı bırakacak. Böyle gönüllü profesyonel bir ordunun içinden askerî düşünürler çıkacak. Şimdi çıkmıyor, çünkü çıkması için askerlikten gerçekten zevk almaları lazım.
Medya-siyasetçi ilişkisine dönersek... Medya sahibi olarak siyasetçilerden gerçekten hiç çekinmediniz mi?
Banka satın alıncaya kadar hayır. Banka sahibi olduktan sonra, son dönemlerde bırakın çekinmeyi, onlara yakın olmayı da denedim ama pek beceremedim. Aslında şimdi iyi bir devir var. Başbakan açık sözlü ve gazete sahiplerine pek yüz vermiyor. Hakkını vermek lazım, utanılacak ilişkiler içine girmiyor. Eskiden Maliye’de, bir devlet dairesinde işi olan basın başbakana gidiyordu ve işini patır patır yaptırıyordu. Yine eskiden telefonu çeviren başbakana ulaşabiliyordu. Şimdikine ulaşamıyorlar. Bir başbakanın böyle olması lazım.
Bugünkü başbakanın da çok yakın olduğu bazı gazetelerden söz ediliyor. Sizce Başbakan onların da mı telefonuna çıkmıyor, onlarla da mı aynı mesafeli ilişkiyi götürüyor?
Onu bilemiyorum ama eski tür medya ilişkileri sürseydi, bugün Türkiye’de ne Ergenekon ne de Balyoz soruşturmaları yapılabilirdi. Basının bir kısmı Ergenekon’u ve diğer korkunç olayları yok saydı ama geri kalan kısmı da olan biteni yazdı çizdi. Taraf kadar yazmadılarsa da yazdılar. O açıdan bugün geçmişten farklı olarak çok sesli bir basın var. Mehmet Barlas doğru söylüyor. 28 Şubat’ta gazeteler ortak başlıklarla çıkıyordu. Çünkü aynı yerden besleniyorlardı, haberler aynı kaynaklardan geliyordu. Söz gelimi, Aczmendilerle ilgili haberi, bize, Hürriyet ’e, Milliyet’e, ATV ’ye, Star televizyonuna aynı yerden servis yaparlardı.
Generallerden çekinir miydiniz?
Türkiye’de siyasetin bir kısmı orduya aktarılmıştı. Kimin tüm, kor ya da orgeneral olacağını gazetede haber yapan, Türkiye’den başka bir ülke yoktur dünyada. Bizde yapılıyordu, çünkü generallik onlara, yaptıkları işle mütenasip olmayan bir güç sağlıyordu. Genelkurmay başkanı darbe yapıp ülkenin başına geliyordu ya da ‘sözde’ demokratik yoldan cumhurbaşkanı oluyordu. Dolayısıyla generallik mevkii çok önemliydi ve onlardan yana olmak, onlarla birlikte görünmek, onlarla ittifak yapmak, bazı insanlar için kendilerine güç aktarmak demekti. Mesela medya patronu olarak en son Hilmi Özkök’ün Genelkurmay’daki resepsiyonuna katılmıştım. Davetten çıkışta kapıda Sinan Aygün, davetlilere torba içinde ulusalcı posterler dağıtıyordu.
Başbakanlar basın patronlarından çekinir mi?
Çekinirler elbette. Ama şimdikinin çekinmediği belli. Bu da benim çok hoşuma gidiyor. Bugün Türkiye, Gümrük Birliği’ne dahil. Kâğıt fiyatları üzerinde hükümetin kontrolü yok. Artık basının girdisine kimse karışmıyor.
Gelirine karışılıyor mu?
Basının gelir kaynakları üzerinde de hükümetin bir ipoteği yok. Çünkü eskiden KİT’ler vardı. Onların basına vereceği reklam önemliydi. Şimdi özel sektör çok büyüdü. Bu yüzden, eğer basın dışında bir iş yapmıyorlarsa, basın patronlarının bugün hükümetle doğrudan iş ilişkisi içinde olmaları ve ondan talepte bulunmaları bana saçma geliyor. Bugün basın bağımsız olma imkânlarına sahip. Ama basın, kendi patronlarından nasıl bağımsız olacak diye sorarsanız...
Evet, basın kendi patronlarından nasıl bağımsız olacak? Ya da olabilecek mi?
Olabilir. Bir gazetenin patrondan bağımsız olabilmesi için başarılı olması ve iyi satması lazım. Yani gazetenin gazete gibi çıkması lazım.
Sizin yazarlarla ilişkileriniz nasıldı?
Çok samimi söyleyeyim. Yeni Asır ’da da, Sabah ’ta da, nasıl yazması lazım geldiğine dair hiç kimseye bir müdahalede, bir tarifte bulunmadım. Yazdıklarını ertesi sabah okurdum. Bu da benim babamdan gördüğüm bir şeydi. Yazara karışılmaması lazım. Adam tarifle yazı yazamaz.
Tarifle köşe yazısı yazılmaz da, peki gazetelerde tarif üzerine manşet haber yazdırılmaz mı?
Maalesef haber de, manşet de yazdırılır. Bazen genel yayın yönetmenleri patronlara sormadan yaparlar bunu. Yalnız Başbakan’ın farkında olmadığı bir şey var. Aydın Doğan istese de yazarlarını kontrol edemez. Bir sürü yazar var, hangisini kontrol edecek. Birini kontrol etse, öbürü çakacak. Birini kontrol etti diyelim, Melih çakacak. Yazar sayısı o kadar arttı ki, onları kontrol etmek artık mümkün değil.
OLAY YARATAN SÖYLEŞİNİN DEVAMI BİR SONRAKİ SAYFADA
Kategori : MEDYA